Tanışamayanlar #1 Metro Hattında Bir Cuma Günü

Derin bir nefes aldı. Kapı yüzüne kapanmıştı. Saçlarını metronun kapısından son anda kurtardı. Arkasına döndü, bankta oturan adam gözünü kaçırdı. Adam onun nasıl da son anda metroya binemediğini görmüştü. Hatta adamın yanında oturan kadın da gördü. Tam onların önünde binememişti metroya. Kapıya doğru koşmasaydı sorun yoktu; ama koştuğu halde binemediği için ortaya izlenir bir durum çıktı. Metro rüzgarını bırakarak gitti. Daha iyi bir cuma gününü hakediyordu. Şimdi önünde raylar vardı. Boş raylara bakmak hoşuna gitmiyordu. Sağa dönüp durakta asılı olan bilgi ekrana baktı, bir sonraki metro 4 dakika sonra gelecekti.

 

“Koca metro durağında kimsenin konuşmaması tuhaf değil mi” diye düşündü. 4 dakika daha bekleyecek, metroya binecek, 9 dakika sonra plazalar durağında inecek, ofise gidecekti. Bunu hemen hemen haftanın her günü yapıyordu. Duraklarda da metroda da kimse konuşmuyor. Akbil sesi var en çok. Bir de durak anonsları.  Metroya bindiğinde az sonra duyacağı anons: “Levent. M2 metro hattı ile gelen yolcuların, aktarma yapmaları…” gibi bir şeydi. Bir keresinde anons sistemi arızalanmış “Din Don! Gayrettepe, Din Don! Levent, Din Don! 4. Levent” diyerek tüm durakları arka arkaya hiç durmadan saymıştı. O gün metro vagonundaki bir amca “Metroyu bile delirttiler” deyince,  tüm vagon gülüşmüştü. Bir diş fırçası reklamı gibi herkes gülüyordu. Öğrencisi, beyaz yakası göz göze geldikçe gülüyordu. Reklamın sonraki anonsu “Din Donn! Levent, mutluluk paylaştıkça çoğalır” gibi olacaktı, ardından markanın logosu vs.

Biraz geri geldi, boş raylara bakmak hoşuna gitmiyordu. Onun metroya nasıl da binemediğini gören adamla kadının oturduğu banka kadar geldi, durdu. Az önce ona bakarken gözlerini kaçıran adam, “Ben de binecektim son anda vazgeçtim, size çarparım gibi geldi” demek istedi, demedi.

Adam “Metroda kimsenin konuşmaması tuhaf değil mi” diye düşündü. Eğer konuşsa ve kadın ona cevap vermese, hoş bir durumda kalmayacaktı. Her gün aynı saatte, aynı duraktan hatta durağın da aynı yerinden metroya biniyordu. Çünkü indiği duraktaki merdivenlerin yakınına gelen kapı buydu. Metroya binemeyen kadın aslında adama biraz tanıdık da geliyordu. Birden döndü ve tam “Pardon biz tanışıyor olabilir miyiz” diyecekken gelen metronu sesi duyuldu. Kadın adamın bir şey söyleyeceğini fark etti, keşke söyleseydi. Kadının eli hemen cep telefonuna gitti. Böyle zamanlarda direkt telefonun ekranını açıp bakıyordu. Sebepsiz yere, refleks gibi. O sırada metro geldi. Kadın adama “Bi şey mi diyecektiniz” diyemedi. O sırada metro kapısı açıldı. İkisi de metroya bindi. Konuşamamanın verdiği mesafe hızla büyüdü. Zaman geçtikçe konuşmak daha da zorlaşıyordu. Adam “rahatsız ediyorum” duygusuyla metronun uzak uçlarına doğru ilerlemeye başladı. “Din Don! Levent” dedi metro anonsu.

İkisi de farklı kapılardan çıktılar. Kahvelerini alıp, ofislerine geçeceklerdi. Yürüyen merdivenlerde aralarında 3 kişi vardı. Metro tünelinden çıktıklarında telefonları yeniden çekmeye başladı. İkisinin telefonuna da bildirim geldi. Adam bildirimleri sevmiyordu. Bakmadı. Kadın baktı. “En iyi hikayeler cuma günleri anlatılır”  yazıyordu. Adam merdivende bekleyen kadını gördü. Bu sefer konuşacaktı. Hızla yanına gitti, kadının telefonuna doğru eğildi, en sempatik sesiyle döküldü kelimeler “Mesajlaşmalar emojiler…” dedi. Bunu dedi. Adam donup kaldı.  Cesur olma çabasının önlenemez yıkımı. Düştüğü hale inanamadı. Kadın kafasını başka yöne çevirdi. Adam yutkundu. Hızlandı. Yarın ne yapacaktı, ondan sonraki gün? Kadınla aynı duraktan biniyorlardı. Aynı durakta iniyorlardı. Samimiyetleri yoktu. İlk cümle bu mu olmalıydı. Nasıl olabilirdi bu. Rezil olmuştu. Koşar adım  üst kata çıktı. Sonra bir üst kata, bir üst kata daha. Telefonunu açtı. Böyle durumlarda hemen açardı. Sebepsiz yere, refleks gibi. Bildirime tıkladı. Okudu: “En iyi hikayeler hangi gün anlatılır, sorsana?”  

Türkçe