Gidenlerden Kalanlara / 3

Yiğitcan Erdoğan, Pub Story blog için yazdı.

İkinci bir partinin kapısındayız bu sefer. Kapıda yine aynı insan var. Üstü başı farklıdır eminim. Bu sefer daha geç gelmiş, o yüzden başka bir varoluşun kurallarını içselleştirme konusunda adım atmış herkes gibi biraz daha huzurlu. Fakat canı yine de sıkkın bu insanın. Çünkü orada bir kız eksik.

Şimdi çok pardon, araya giriyorum. Bu insan söz konusu olunca hemen hemen her yerde bir kız var ve bu kız eksik. Bu yüzden belki de bunu belirtmek bile abesle iştigal, ama yemin ediyorum bu sefer bu kız konuyla alakalı. Sözleşilmiş çünkü. Hani imza atılmamış ama o insan bu kıza demiş ki, böyle böyle bir parti var. Grafik tasarımını demiş, ben yaptım partinin. Sen de gelirsen, diye sormuş büyük bir ümitle, ben daha çok eğlenirim. Kız evet demiş. Şu saat diye sözleşmişler. Kız o saatten azı buçuk geçe önce bir vakit gelmekten vazgeçmiş.

O insan da öyle duruyor şimdi, çok saçma hissediyor kendisini. İngilizce’de bu müşkül duruma düşenlere “stood up” derler, biz kendi lisanımızda “ekildi” diyoruz. Nedense ikisi de benim gözümün önüne bir korkuluk getiriyor. O insan da o gece gerçekten bir korkuluğa benziyor. Epey de korkuyor, bunu itiraf etmemiz gerekiyor. Çünkü bu sefer kapının arkasından daha bombastik bir müzik sesi geliyor. İnsan sesleri de daha fazla. Korkmak için daha fazla sebep var yani. Çünkü ne kadar fazla insan… o kadar hükmen mağlubiyet ihtimali.

Bir önceki partiden eve bir Instagram fotoğrafı olarak dönmediği için kendisini yatağında feci hâlde yanlış ve bozuk hissederek uykuya dalan bu insan bu sefer kararlı. Neye kararlı olduğunu söylemeye ben utanıyorum, ama icap ettiği için sanırım da vurgulamalıyım: Bu sefer kesinlikle kazanacak. Hayatı, geceyi, partiyi, içerideki karşı cins insanların kalbini; hepsini en çok o kazanacak. Öyle bir kazanmak olacak ki, kitabını yazacaklar o insanın ve bu gece o kitapta “ulan ne kazandı be” diye anlatılacak. Böyle bir hırsla giriyor içeriye. Bu sefer kararlı, dedim ya. Meşrubatlara yöneliyor bu yüzden. Kendisi beceremezse, meşrubatlar becerecek işi çünkü biliyor.

İnanır mısınız, bir dans mevzusu oluyor bu sefer. Nereden başlıyor, nasıl bir bakışmayla oluyor; anlatılacak gibi değil, hatırlanması mümkün değil. Bir dans oluyor bir insanla. Bazen böyle olur, zorlayamazsınız, sağlayamazsınız ama bazen birbirini dans pistinde bulması gereken iki insan birbirlerini dans pistinde bulur. Temas olur bu dansta ve bu temas ne eksik ne de fazladır. Melodi vardır ama ritm kraldır. Dikkatli bakarsanız bir kimya da çıkabilir. Neler yoktur peki? Söyleyeyim. Kelimeler, cümleler, konuşmalar, diyaloglar yoktur. Düşünceler yoktur ama aslında dönüp bakanlarca var sanılır. Planlar, programlar hiç oralı bile değildir.

Bizim o insan işte o gece, öylesi bir dans esnasında planlar ve programlar kurmaya niyetleniyor aslında en başta, gerçekten niyetleniyor. Gelin görün ki bunun öyle bir dans olmadığı kısa sürede ayyuka çıkıyor. O anın dışarıdan nasıl gözüktüğü o anın içindeki kimseyi ilgilendirmiyor. O andan ilerleyen günlerin ne getireceği de o ana doymuş kişilerin zerre umurunda değil.

Bu iki kişi sadece dans ediyorlar. Dansın bir sihri var. Belki öteki kişi anlıyor. Bizim insan ise keramet kendisinde ve öteki kişide sanıyor. Tam bu sırada müzik yavaşlıyor ve sessizleşiyor. İki kişi birbirlerine dönüyorlar. Bir tanesi el sıkışıp, sarılıyor; sonra da arkasını dönüp gidiyor. Bir tanesi arkada kalıyor ve kalmasıyla birden kafasını az önce hiç olmayan nedenler ve neden değiller dolduruyor. Söylemeye gerek yok. Kalan bizim o insan. Giden ise gidenlerden.

Bizim insan bunun üzerine hava almaya çıkıyor. Çünkü alınması gereken dersi almasına daha var. Zihninde hâlâ düzayak olmaları her saat sürdürme ihtirası var. Gönlünde hâlâ dans pisti gecenin sonunda içindeki insanların kazanan ve kaybeden olarak ikiye ayrıldığı bir müsabaka. Ve daha da önemlisi, ritmin ayaklardan başlayarak bedene hükmettiği anlarda beyninin aldığı keyfi hâlâ ısrarla sert şekilde tımar etmek istiyor bu insan. Hâlâ tımar edilemeyen hisler, yanlış yola sürükler diye düşünüyor.

Uzatmayayım, gecenin sonunda yine hırbo gibi eve gidiyor bu adam. Aklında o dans var. Neydi? Neye benziyordu? Neden öyleydi ve neden sonrasında böyle olmadı? Ne kaldı, nerede yanlış vardı? Bu sorularla birlikte yastığa gömülüyor adamın kafası. Adamı sonra uyudu, kalktı işe gitti varsayın. Bir sonraki partiye hemen ertesi gün işte davet aldı diye kabul alın. Öyle diyelim, öyle oldu sayalım.

Bir sonraki partide olanı, ve açılan o büyük kocaman kapıyı ise bir sonraki yazıya saklayalım.

Türkçe