Bi’ Gecede Değişir Bütün İşler #9: Savaşın Gölgesinden ‘Tiffany’de Kahvaltı’ya

Bazı insanlar bulundukları konumun hakkını öyle bir verirler ki, o insanların bahsettiğimiz konumlara doğuştan sahip olduklarını düşünürüz. Ancak genelde işin aslı pek de öyle değildir ve ayrıcalıklı olduğunu düşündüğümüz bu kişilerin ardında genelde büyük mücadeleler; acılar ve rastlantılar saklıdır.

İşte pek çokları şöhret ve varlığın içinde doğduğunu düşünseler de; Hollywood’un en zarif, asil ve kendine has kadını Audrey Hepburn’un hayatı da onca mücadele ve hayal kırıklığının ardından tatlı bir rastlantı ile değişen ‘film gibi’ bir hayat…

Savaşın ortasında narin bir kız çocuğu

1929 yılında Belçika’nın Brüksel kenti yakınlarında İngiliz bir baba ve Hollandalı soylu bir anneden dünyaya gelen Audrey Katleen Ruston, hayatının ilk yıllarını her şeyin ‘normal’ ve şartların ‘iyi’ olduğu bir ailede geçirdikten sonra 6 yaşındayken babasının annesini terk etmesi ile bir anda olgunlaşmak zorunda kalır. Babasının evden gittiği günden sonra onu bir daha hiç görmeyen küçük Audrey için o yıllarda bu travmayı unutmanın tek bir yolu vardır: Bale yapmak!

Babasının evi terk etmesinden birkaç yıl sonra bir Hollandalı ile evlendiği için kızını da alıp memleketi Hollanda’ya yerleşmeye karar veren anne Edda’nın planları maalesef hayal kırıklığı ile sonuçlanır. Çünkü anne kızın Hollanda’nın Rotterdam kentine yerleşmelerinden kısa bir süre sonra Naziler Hollanda’yı işgal eder ve ne yazık ki Audrey henüz çok küçük yaşlarda savaşın acımasız yüzüyle tanışmak zorunda kalır. Hatta bu yıllarda annesi, kızı Audrey’nin İngiliz kökenlerinin dikkat çekeceğinden endişe ederek ona Edda adıyla seslenir. Bu yıllarda çoğu zaman evde pişirdikleri ekmek ve etraftan topladıkları otlar dışında yiyecek bir şey bulamayan küçük Audrey iyiden iyiye zayıflar ancak içindeki dans tutkusu hiç bitmez.

İngiltere yılları ve ansızın değişen bir hayat

1945 yılının sonlarında İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesi ile annesi ile birlikte İngiltere’ye yerleşen Audrey,  o yıllarda inceliği ve minyonluğu ile 16 yaşından çok daha küçük gösterir. Ve aslında bu durum iyi bir balerin olmak isteyen Audrey için muhteşem bir avantajdır! Ancak genç dansçı acımasız gerçekle Londra’da katıldığı bir bale seçmesinde yüzleşir: Bale için ideal görünen bu narin bedenin altında savaş zamanında yaşanan kıtlıklardan kaynaklanan birçok hasar vardır ve ne yazık ki genç Audrey’nin kas ve kemikleri dans edemeyecek derecede zayıflamıştır. Bu gerçekle yüzleştikten sonra kendini odasına kapatıp günlerce çıkmayan Audrey kendini toparladıktan sonra Londra’da sahnelenen bir müzikalde küçük bir rol kapmayı başarır.

O günlerde sadece sahnede olabildiği için bile çok mutlu olan Audrey için esas dönüm noktası elbette mütevazı müzikallerde aldığı küçük roller değildir! Çünkü genç oyuncu 22 yaşındayken ikinci sınıf bir film çekimi için gittiği Monaco’da, kaldığı otelin lobisinde ünlü Fransız oyun ve öykü yazarı Colette ile karşılaşır. Ve Colette, yüksek prodüksiyonlu bir müzikale uyarlayacağı novellası Gigi’de ‘Gigi rolünü’ alması için Audrey’e hemen o gece teklifte bulunur!

Gigi’den sonra…

Gigi’nin Londra galasından sonra eleştirmenlerin radarına takılan ve kısa sürede ilgi odağı olan Audrey, annesini maddi anlamda rahat ettirmesine imkan tanıdığı için Gigi müzikalinin sonsuza dek sürmesini diler. Ancak kader bazen hayallerimizi bile aşacak kadar cömert olabilir! Çünkü Gigi’nin 3. Ayında Audrey Hepburn’e hayatını ikinci kez değiştirecek o teklif gelir. Oyuncu Roman Holiday filminin deneme çekimleri için Los Angeles’a çağırılır.

Deneme çekimlerini seyreden yönetmen Audrey’nin doğuştan sahip olduğu kırılgan zarafeti ve sempatikliği filmdeki ‘kaçak prenses’ rolüne çok uygun bulunca, Audrey için Hollywood kapıları da aralanmış olur. Hatta Roman Holiday Audrey Hepburn’e ilk filmi ile Oscar kazandıran yapım olarak da tarih sayfalarındaki yerini alır.

Audrey stili

Roman Holiday’den sonra, aralarında Breakfast at Tiffany’s filminin de yer aldığı bir sürü yapımda başrol oynayan Audrey Hepburn artık gerçek bir Hollywood starıdır. Saç modelinden giyimine; bakışından kaş yapısına kadar her şeyi taklit edilen bir stil ikonuna dönüşen ve tüm dünyanın hayranlığını kazanan Audrey Hepburn için hayat hiçbir zaman ‘bir gecede gelen’ o rastlantıların sonucunda gelen şöhretten ibaret kalmaz.

Çocukluğu boyunca yaşadığı savaş travmalarından yola çıkarak Hollywood kariyerini erken bitiren ve bir insan hakları aktivisti olarak çalışmaya devam eden Hepburn, hayatını kaybettiği 1993 yılına kadar parlak ışığını tüm dünyaya saçmaya devam eder…

 

Türkçe