BGDBİ #1: Bulaşık Yıkarken Cumhuriyetin Divası Olmak

Pub Story yolculuğuna çıktığımızdan beri o kadar çok farklı insan; o kadar çok farklı mekan ve bu ikisinin buluşmasından doğan o kadar güzel hikayelere tanık olduk ki artık tek bir akşamın bile bir insanın hayatını tümden değiştirebilecek kadar güçlü olduğundan kesinlikle eminiz!

İşte buradan, yani önünde ardında hiçbir beklenti olmadan başlayan bir akşamın hayatı kökten değiştirebilme gücünden hareketle ortaya koyduğumuz yeni yazı dizimiz “Bi’ Gecede Değişir Bütün İşler”in ilk yazısını iftiharla takdim ederiz. “İftihar”, “takdim” falan gibi ağır oturaklı kelimeler kullanıyoruz çünkü ilk öykümüzün kahramanı, Türk müziğinin biricik divası Müzeyyen Senar ve onun hayatını değiştiren “o” meşhur gece.

Benzemez kimse “O”na…

Klasik Türk müziğine damgasını vurmuş ve benzersiz yorumu ile nesillerdir kendine hayran bırakan Müzeyyen Senar için ne desek, onu nasıl anlatsak boş… Ancak 16 Temmuz 1918 yılında dünyaya gelen ve bu yıl 100. yaş gününü kutlayacağımız Senar için elbette edilecek birkaç kelam var: Aslında Müzeyyen Senar’ın doğumundan tutun da, “Müzeyyen” oluşuna kadar hayatındaki pek çok güzel tesadüflerin eseridir. “Tekne kazıntısı” olan ve anne – babasına biraz sürpriz olan küçük Müzeyyen doğduktan sonra isminin Hikmet olmasına karar verilir. Ancak yeğenini nüfusa kaydettirmeye giden eniştesi minik kızın isminin “Hikmet” konmasına razı gelmez ve inisiyatif kullanarak ismini son anda “Müzeyyen” olarak kaydettirir. Belki de bu beklenmedik hamle, Müzeyyen Senar’ın henüz minik bir bebekken gerçek bir sahne ismine sahip olmasına neden olur.

Bursa’ya bağlı küçük bir köyde büyüyen Müzeyyen’in annesi ise sesinin namı çevre köylere ve kasabalara yayılmış güzel sesli bir hafızdır. Bu yüzden Müzeyyen’in çocukluk yılları annesiyle birlikte katıldığı mevlitte onun ilahilerini dinleyerek geçer. Gide gele annesinden ilahiler öğrenen küçük Müzeyyen, henüz küçücük yaşında söylediği ilahilerle dinleyen herkesi hayrete düşürür. İşin tuhaf tarafı, günlük hayatında konuşurken kekeme olan küçük Müzeyyen, şarkı / ilahi söylerken hiç takılmadan bülbül gibi şakımaktan geri kalmaz! Ancak Müzeyyen’in şarkılar ve ilahilerle geçen çocukluğu aynı şekilde mutlu mesut devam etmez. Çünkü annesi, babasının kötü muamelesine dayanamayarak evi terk eder.

Bundan sonrasında, henüz 10 yaşındaki Müzeyyen için de İstanbul yılları ve musiki yaşamı başlamış olur.

Etkinlikler Burada!

“Diva” olma yolunda…

İstanbul’da yaşamaya başlayan Müzeyyen, bizim bildiğimiz “Müzeyyen Senar” olma yolunda ilk adımına Üsküdar Musiki Cemiyeti’nde atar. Burada dersler alan genç şarkıcı kısa sürede musiki camiasının dikkatini çeker ve böylece Türk Sanat Musiki’sinin efsane isimleri Sadettin Kaynak ve Selahattin Pınar’dan dersler alma şansına erişir. 1932 yılında TRT Radyosu’nda şarkı söylemeye başlamaksa genç Müzeyyen için gerçek bir dönüm noktasıdır. Ancak çiçeği burnunda şarkıcı için esas dönüm noktası ise hiç ummadığı bir anda ve hiç ummadığı bir yerde gerçekleşecektir.

“Gel bakalım hanım kızım otur şöyle yanıma”

Bu sevecen ve babacan sözler, genç şarkıcı Müzeyyen için yepyeni bir devrin müjdecisidir. Çünkü Müzeyyen Senar kendi halinde bir TRT sanatçısıyken birden bire kendini, bir kadının özgürce sahneye çıkabilmesinin baş aktörü olan Ata’nın huzurunda bulacaktır!

Memur eşi Ali Bey ile birlikte Kazancı Yokuşu’nda mütevazı bir evde yaşayan Müzeyyen Senar 19 Aralık 1936 gününün akşamında çalan kapı sesi ile irkilir. Gelen saz üstadı Nubar Tekyay’dır ve “Haydi hazırlan kızım. Paşa Dolmabahçe’de seni dinlemek istiyormuş” der. Müzeyyen Senar ne olduğunu anlamadan ve heyecandan tir tir titreyerek hazırlanırken Ata’nın kendisinin istikrarlı bir dinleyicisi olduğu bilgisini alır. Kazancı Yokuşu’nda yoksul sayılabilecek bir evde akşam bulaşıklarını yıkarken bir anda kendini memleketin kurucusu ve cumhurbaşkanının önünde bulan Senar yıllar sonra o anları “Onu görür görmez dizlerimin bağı çözüldü. Bayılacağım sandım. O da benim endişemi fark etmiş olacak ki beni hemen yanında duran sandalyeye davet etti” sözleriyle anlatır.

Dolmabahçe Sarayı’nda keyifle rakısını yudumlayan Ata’nın isteği üzerine Tatyos Efendi’nin hicazkâr eseri “Mâni oluyor halimi tâkrire hicâbım / Üzme yetişir üzme firâkınla harabım”ı seslendirir. Ve şarkı bittiğinde Atatürk, “Bu ne güzel ses böyle!” demekten kendini alamaz ve Senar’ı dakikalarca alkışlar. Durup dururken belki de ömrünün en büyük sınavını veren Senar, titreyerek başladığı bu geceyi, keyif ve gururlar bitirir. Tabii bu olayın dönemin gazete ve mecmualarının kulağına gitmesi ise uzun sürmez. O günden sonra hakkında “Ata’nın hayran olduğu şarkıcı” yakıştırması yapılan Müzeyyen Senar’ın yeteneği, bu sayede çok daha geniş kitlelere ulaşır ve sanatçı “Cumhuriyetin Divası” olarak anılır.

Bir de unutmadan, Müzeyyen Senar kendisiyle özdeşleşmiş kısa dalgalı saçlarını da o unutulmaz geceye borçludur. Uzun saçın kendisini demode gösterdiğini söyleyen Ata’nın tavsiyesi üzerine saçlarını kısaltan Senar, belki de o gecenin bir nişanesi olarak saçlarını hep aynı boyda kullanır.

Etkinlikler Burada!

Türkçe