Bazı tanışmalar çok özel #4: Freddie Mercury & Brian May, Roger Taylor

Hadi gelin şimdi birazcık zamanı bükelim!

—–
Afrika kıtası ile Hint Okyanusu’nun kesiştiği yerde “Orda bir köy var uzakta” misali duran Zanzibar adasında sıradan bir eylül sabahıydı. O yıllarda İngiliz sömürgesi altında olan; mütemadiyen açlık, yoksulluk ve adaletsizlikle boğuşan ada halkı için sıradan bir sabah olsa da, Bulsara ailesi için “o sabahın bir anlamı olmalıydı” zira o sabah Farrokh ismini verdikleri biricik oğulları dünyaya gelmişti.
İran kökenli bir aileden gelen ve Zanzibar’da geçirdiği çocukluk yılları boyunca Bollywood müzikleri ile büyülenen Farrokh, gençlik yıllarında Bombay’da bir yatılı okula gönderildi ve daha sonra 17 yaşındayken ailesi ile birlikte Londra’ya taşındı. Londra’da grafik tasarımı eğitimi alan Farrokh kolejden mezun olduktan sonra kısa süre sonra İngiltere’nin aranan reklam tasarımcılarından biri oldu ve yaşamı boyunca bu alanda pek çok ödül aldı.

——

Yukarıda okuduğunuz hikaye bir yere kadar gerçek olsa da son cümlede yazanlar gerçekten yaşanmış olsaydı şu an Freddie Mercury gibi bir ikondan mahrum kalmış olacaktık! Çünkü genç Farrokh, eğitim aldığı alanda yürümek yerine, muazzam yeteneğini parlatmayı seçecekti ve tabii bu da Queen ile mümkün olacaktı! Bakalım rengarenk etnik kökeni ve muhteşem sesi ile uzak diyarlardan gelen Farrokh, nasıl gelmiş geçmiş en büyük erkek vokale; Freddie Mercury’e dönüşmüş? Yaşadığı “tanışma” hayatını nasıl değiştirmiş?

Farrokh, Freddie oluyor

Başta da bahsettiğimiz gibi sonraları tüm sınırlara meydan okuyan bir rock yıldızına dönüşecek Farrokh, oldukça karmaşık bir etnik kökene sahipti. Annesi Hindistan kökenli olan Farrokh’un babasının soyu ise İran’dan Zanzibar’a göç eden Zerdüşt’lere dayanıyordu. Ve ne yazık ki dünya, hoşgörü anlamında o zamanlarda da şimdikinden farklı değildi. Bu yüzden Farrokh, Londra’da ufaktan müzikal çalışmalarına devam ederken kimselere kökeninden bahsetmiyordu ve Hindistan’daki lise yıllarından miras lakabı “Freddie”yi isim olarak kullanıyordu.

O dönem Wrekage isimli grubuyla deneysel müzik yapan ve birkaç mekanda sahne alan Freddie, sahnede olmaktan hoşlansa da kendini sanatsal anlamda tatminsiz hissediyordu. Yakın arkadaşı Tim Stafell ile deyim yerindeyse yediği içtiği ayrı gitmeyen Freddie, sık sık Tim’in vokali olduğu Smile adlı grubu dinlemeye gidiyordu. Smile’ın gitaristi Brian May ve davulcusu Roger Taylor’a baya hayran olan Freddie, Smile’ın programlarına gide gele hem May’le hem de Taylor’la arkadaş olmayı başardı. (İşin Pub Story kısmı tam da burası! :))

İki deneyimli müzisyenin ağzından girip burnundan çıkan bu çılgın adam, o zamanlar hiç renk vermese de onlarla sahnede olma fikrine takılıp kalmıştı bir kere! Ama yerinde olmak istediği kişi yani Tim Stafell maalesef biricik kankasıydı! Sonraki yıllarda gruba dahil olabilmek için kankasının ayağını kaydırmayı bile düşündüğünü itiraf eden Mercury neyse ki bunu yapmak zorunda kalmamıştı. Çünkü Stafell ani bir kararla solo kariyeri için grubu bırakmaya karar vererek fark etmeden ölümsüz bir glam rock efsanesinin doğuşuna sebep olmuştu!

…ve Queen markası doğar

Smile grubu dağılınca Brian May ve Roger Taylor bir süre kendi hallerinde takılmışlardı. Ancak Freddie’nin içindeki heyecan artık bastırılacak boyutu çoktan aşmıştı. Hatta May ve Taylor’ı sürekli darlayan Freddie, hem May’e hem de Taylor’a ayrı ayrı telefon ederek, ikisine de diğerinin kendisini grupta istediğini bile söylemişti!

Bu minik entrikanın ardından ilk kez May ve Taylor’ın önünde şarkı söyleyen Freddie, 4 oktavlık muazzam sesiyle deyim yerindeyse herkesi şoka sokmuştu. O anda May ve Taylor’ın müzik yolculuğuna dahil olan FreddieFreddie Mercury ismiyle yola tam teşekküllü bir sahne insanı olarak devam edecekti. Kısa zaman ardından, sonraları Queen’in en sessiz üyesi olarak anılacak basçı John Deacon’ı da aralarına alan üç müzisyen artık büyük denizlere açılmaya hazırdı.

Her anlamda gerçek bir alfa olan Freddie Mercury, yeni kurulacak grubun imaj çalışması için sazı hemen eline almıştı. Queenisminin basit, evrensel, güçlü, ışıltılı ve feminen olması onu fazlasıyla cezp ediyordu ve grup arkadaşlarını da buna ikna etmesi çok zor olmadı. Grafik tasarım okuduğu için grubun logosunu da kendi elleriyle tasarlayan FreddieQueen’i dünya çapında bir marka haline getirmeyi çoktan kafasına koymuştu.

“Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak”

Standart bir İngiliz glam rock grubu olarak yola çıkan Queen, Bohemian Rhapsody ile operayla rock müziği birleştirmekten tutun da Another One Bites The Dust ile elektrogitarı geri plana atmak gibi birçok müzikal devrime imza attı. Rock müziğe getirdikleri deneysel rüzgarlar bir yana Queen’le ilgili en ilginç detaylardan biri de diğer büyük rock grupları gibi hiçbir zaman dağılmamış olmalarıydı. Elbette onlar da çoğu zaman anlaşmazlığa düşmüş olsalar hatta öfke nöbetleri ile sağlam kavgalar etmiş olsalar da, grubun alfası Freddie, çoğu zaman çılgın teatral şovları ile ortamı birden yumuşatıyordu.

Ancak her güzel şeyin olduğu gibi Freddie Mercury’li Queen günlerinin de bir sonu vardı. Çünkü 5 yıl boyunca kimselerle paylaşmadan AIDS ile mücadele eden Mercury, 24 Kasım 1991 tarihinde yeryüzünü terk etti. Freddie’nin ani ölümünün ardından, Freddie olmadan müzikal anlamda daha iyisini yapamayacağını düşündüğü için müzik dünyasına veda eden John Deacon, sessizlikle geçen müzik kariyerinin belki de en ses getiren tepkisini vermişti. Deacon’ın verdiği bu mağrur tepki, Queen’in birbirine hiç mi hiç benzemeyen dört üyesinden aldıklarıyla var olabilen kusursuz bir karışım olduğunun en bariz kanıtı olmuştu.

Türkçe