Bazı tanışmalar çok özel #19: Amy Winehouse & Alex Clare

Tam 7 sene önce aniden çekip gittiği o günden beri, ismini duymak bile yürekleri cız ettirmeye yetiyor. Viskiyle yıkanmış muhteşem sesine hasret kaldığımız Amy Winehouse’dan bahsediyoruz elbette. Sadece eşsiz kontralto vokali ile değil sürekli dalgalanan ruhu ve aşıkken kimseleri umursamayan halleriyle ile akıllara kazınan biricik Amy’ciğimiz genelde bir ayrılıp bir barıştığı kocası Blake Fielder Civil ile hatırlansa da aslında Amy’ni hayatında en az Blake kadar iz bırakan bir adam daha vardı: Alex Clare.

Doğuştan cazcı

Tam adı Amy Jade Winehouse olan Amy Winehouse, 14 Eylül 1983 tarihinde Londra’nın banliyölerinde dünyaya gelir. Deyim yerindeyse müziğin ve cazın içine doğan Amy’nin anne ve babasından babaannesine kadar neredeyse tüm ailesi birer caz tutkunudur. Hatta Amy’nin aslen eczacı olan annesi de amatör bir caz şarkıcısıdır ve ismi ironik şekilde “Janis”tir.

Annesi ile babası 9 yaşındayken boşandığı için çocukluğunu genelde caz müzisyeni olan babaannesi Cynthia ile geçiren Amy için aslında bu boşanma gerçek bir kırılmadır. Çünkü Amy’nin eğitimi ve psikolojisi ile yakından ilgilenen babaanne Cynthia torununun eşsiz yeteneğini herkesten önce keşfeder ve onu henüz 10 yaşındayken bir sanat okuluna yazdırır. Bu okulda tam 4 sene müzik eğitimi alan Amy, tahmin edileceği üzere hiçbir zaman hocalarının öğütlerine harfiyen uyan örnek bir öğrenci olmaz. Çok yetenekli olsa da sıkılgan karakteri yüzünden sık sık okuldan kaçan ve yalnız kalmak isteyen müstakbel caz yıldızımız dünyanın en saygın korolarından National Youth Jazz Orchestra’nın baş kadın vokali olduğunda sadece 16 yaşındadır. Tabii bu arada Amy’nin kariyer yolculuğu tam gaz devam eder ve İngiltere’de düzenlenen bir yetenek yarışmasına gönderilen demo sayesinde henüz 17 yaşındayken ilk albüm anlaşmasını yapar.

Soyadı ile müsemma, kimselere benzemeyen bir kadın

20 yaşına bastığı 2003 senesi Amy için hayatının en önemli zamanıdır. Çünkü bu sene içinde Amy hem ilk albümü Frank’i çıkarır hem de ileride skandallarla dolu bir evlilik yapacağı Blake Fielder Civil ile karşılaşır. Amy, Blake’e öylesine bağlanır ki bugünden sonra tüm dünyası o olur. İşte tek ilgi alanı müzik olan bu farklı kadının ağır uyuşturucularla tanışması da sevgilisi Blake’ten sonraya denk gelir. Babası da dahil hiç kimse Amy’nin Blake’le olan ilişkisini onaylamaz çünkü Amy’nin Blake’le tanıştıktan sonra ne kadar değiştiği gün gibi ortadadır.

Tabii Amy’nin Blake’e duyduğu tutkulu aşka rağmen ikilinin ilişkileri sürekli ayrılıp tekrar birleşme üzerine kuruludur. Ve bu süreçte Blake bir anda Amy’i terk ederek eski kız arkadaşına döner. Ancak Amy’i bunalıma sürükleyen bu olayın şahane de bir sonucu vardır: Şimdiden klasikler arasına giren Back To Black albümü! Blake’ten pek çok iz taşıyan bu albüm Amy’nin yalnızlığını ve depresif ruh halini çok iyi yansıtır.

Ve “kötü kız” “iyi adam”la karşılaşır…

Aslında Amy ile Alex Clare’in hikayesi de bir tür “sığınma” hikayesidir. Şimdilerde İngiltere müzik piyasasında sağlam bir yeri olan Alex Clare, Amy ile tanıştığı 2006 yılında Camden’da bir pubda hem müzik hem de aşçılık yaparak hayatını kazanır. Amy’nin evine çok yakın olan The Hawley Arms’ta karşılaşan ikili bir anda birbirlerinden kopamaz hale gelirler. Alex başta Amy’nin şöhretinden biraz ürkse de kendini bu caz tanrıçasının çekimine kapılmaktan alıkoyamaz.

İlişkileri sürerken Amy gözle görülür şekilde toparlanır. Çünkü bu hassas ruhlu adam onun geçmişten kalma yaralarını nazikçe iyileştirir. Ancak bu sıralarda Alex nasıl bir aşk üçgeninin içine düştüğünü asla tahmin edemez! Çünkü Amy, Alex’le ilişkileri sürerken eski sevgilisi Blake ile görüşmeye başlar. Hatta Alex Clare,  Amy’i kaybettiğini aynı zamanda onu bulduğu yer olan The Hawley Arms’ta fark eder! Çünkü Alex,  Amy ve Blake’i gecenin üçünde mekanda öpüşürken görür ve Amy’nin hayatından sessiz sedasız gider. İşte Amy ile Alex’in bir yıla yakın devam eden hikayeleri böylece sonlanır.

Alex’ten sonra

Alex Clare’le ilişkisini bitirdikten sonra koşarak sevgilisi Blake’le evlenen Amy, sanki ilişkilerini garantiye almak ister gibidir. Ama aslında bu hamle belki de Amy için sonun başlangıcıdır. Çünkü Amy ile Blake’in sorunlu –ve hatta şiddet içeren- evliliği magazincilere bulunmaz malzemeler verir ve çift artık flaşların gölgesinde tatsız bir yaşam sürer. Bu durum yüzünden daha da agresifleşen Amy, artık sahne performansını etkileyecek kadar çok içmeye başlar.

Birkaç yıl sonra kocası Blake birkaç suçtan cezaevine girdiğinde artık çift için yolun sonuna gelinmiştir. Çok acı çekerek de olsa boşanan Amy artık tek tabancadır ve yeniden müziğe odaklanmak için çalışmak ister. Ancak aynı anda uyuşturucu, alkol, blumia ve yalnızlıkla boğuşan genç kadın için bunu başarmak pek de kolay olmaz. Bir müzik tanrıçasıyken konserlerinde rezalet çıkarıp yuhalanan bir kayıp ruha dönüşen Amy günden güne içine kapanır.

Bu sıralarda İngiltere’de müzik listelerine fırtına gibi giren Alex Clare’in albüm haberini alan Amy arkadaşlarına Alex’in şarkılarında kendisinden ve ilişkilerinden izler bulmaktan korktuğunu söyler. Alex albümünde Amy’den bahsetti mi tartışılsa da Amy 2006’nın sonunda yayınladığı You Know I’m No Good ile Alex’e açıkça mesaj verdiği kesin gibi:

“I cheated myself,

Like I knew I would,

I told you I was trouble,

You know that I’m no good”

Türkçe