Bazı tanışmalar çok özel #13: Tomris Uyar & Cemal Süreya

O sadece Türk edebiyatının değil, memleketin gelmiş geçmiş en özel kadınlarından biri… ”İkinci Yeni”nin en önemli üç şairine aşkı ve kadınları yeniden öğreten ve hayatının son gününe değin şahsına münhasır kişiliğini koruyan Tomris Uyar’dan bahsediyoruz elbette.

Şair Ülkü Tamer’in ilk göz ağrısı; Cemal Süreya’nın fırtınalı sevdası, Turgut Uyar’ın biricik karısı ve Edip Cansever’in daimi platonik aşkı Tomris Uyar, usta kalemiyle olduğu kadar alaycı ve bağımsız tavrıyla da edebiyat dünyasının bu 4 erkeğini kendine sırılsıklam aşık etmeyi başarmış bir kadın. Peki fonunda şiir olan bu dört aşkın en deli dolusu ve en gizemlisi sizce hangisidir? İşte biz de bu blog yazımızda tam da bunu konuşalım istiyoruz!

Tanıştıralım: “Uyumsuzlar kraliçesi” Tomris!

15 Mart 1941 senesinde Tomris Gedik ismiyle dünyaya gelen Tomris Uyar’ın anne ve babası hukukçu olmalarına rağmen edebiyata son derece düşkün kişilerdir. Çocukluğunda annesinin çeviri yaparken ve öykülerini yazarken kullandığı antika yazı masasına oturmaktan derin bir haz duyan Tomris, bu ortamın da etkisiyle Arnavutköy Kız Koleji’nde okuduğu dönemde yazıyla haşır neşir olmaya başlar.

İlk öykülerini bu dönemde kaleme alan ve okul gazetesinin başyazarı olan genç Tomris, sonraları evleneceği; Türk edebiyatının en önemli isimlerinden biri Ülkü Tamer’le de bu yıllarda tanışır. Kolejin ardından, üniversite eğitimini gazetecilik üzerine alan Tomris, hayatını yazarak kazanmak konusunda son derece kararlıdır!

Ülkü Tamer’le evliliği sırasında profesyonel bir yazar olma yolunda önemli adımlar atan Tomris, ilk çevirisi olan Tagore’nin “Şekerden Bebek” isimli eserini bu yıllarda yayınlar. Ancak görünürde her şey çok yolunda olsa da ikilinin evliliği son derece trajik bir şekilde son bulacaktır. Çünkü çiftin kızları Ekin henüz birkaç aylıkken boğulma sonucunda ölecektir. Bu acı olay, çiftin arasında sonsuza dek kapanmayacak karanlık bir uçurum oluşmasına sebep olur. Zaten Tomris, öteden beri evliliğin gerektirdiği kurallara ve toplumsal ahlak kurallarına ayak uyduramamıştır.

Türk şiirinin seyrini değiştiren buluşma

Bebeğini kaybettikten kesif bir depresyon yaşayan ve zamanla kocası Ülkü Tamer’den uzaklaşan Tomris Uyar, yazar arkadaşlarının ısrarlarıyla yavaş yavaş hayata karışmaya başlar. Ve Türk şiirine erotik ve gizemli bir soluk getiren Tomris Uyar – Cemal Süreya çifti, Ankara’daki Sanatseverler Derneği Lokali’nde tesadüfen aynı masada rakı içerken tanışırlar. Tanıştıklarında Tomris, Cemal Süreya’nın arkadaşı Ülkü Tamer’le; Cemal Süreya ise oğlu Memo Emrah’ın annesi Seniha Hanım’la evlidir.

İkili ilk defa karşılıklı sohbet ettiklerinde Cemal Süreya Tomris’e “arkadaşıyla evli taze ve genç bir edebiyatçı kız” gözüyle bakar ve özel bir ilgi göstermez. Ancak bu durum Tomris’i birazcık “bozar” Çünkü Tomris ilk gördüğü andan beri Cemal Süreya ile yaşayacakları derin bir ilişki olduğuna inanır. Cemal Süreya’nın keşfetmeye değer bir insan olduğuna inanan Tomris, bundan sonraki buluşmalarında, kendini ünlü şaire daha yakın davranmaktan alıkoyamaz. Gel zaman git zaman çiftin arasındaki o sessiz anlaşma, yerini tutkulu bir aşka bırakır ve ikisi de eşlerinden boşanarak Ankara’da birlikte yaşamaya başlarlar.

Çiftin Ankara’da birlikte yaşamaya başlaması ile Cemal Süreya’nın antolojisinin en tutkulu ve en erotik şiirlerine imza atması aynı döneme denk gelir. Ve belki de ikilinin 3 sene süren fırtınalı ilişkisinin en iyi mahsulü, Cemal Süreya’nın muhteşem şiiri “Sayım”dır:

“Ay ışığında oturduk / Bileğinden öptüm seni / Sonra ayakta öptüm/ Dudağından öptüm seni / Kapı aralığında öptüm / Soluğunda öptüm seni / Bahçede çocuklar vardı / Çocuğundan öptüm seni / Evime götürdüm yatağımda / Kasığından öptüm seni…”

Bir “Aşk zehirlenmesi” vakası

Cemal Süreya, 3 yıllık ilişkileri boyunca kadınına, tüm hayatını ona endeksleyecek kadar aşıktır. Hatta Cemal Süreya’nın Tomris’e düşkünlüğü şu komik anekdot ile anlatılır:

“Her akşam işten çıkıp şıp diye eve damlıyordu Cemal Süreya. Bir gün Tomris Uyar, ‘biraz gez dolaş arkadaşlarınla falan buluş’ dedi. Ertesi gün geç geldi Cemal Süreya, daha ertesi gün de, hep geç geldi. Bu akşamlardan birinde, örtü silkelemek için pencereyi açan Tomris, apartmanın girişinde oturan Cemal’i gördü ve gerçek ortaya çıktı. Her akşam iş çıkışı eve geliyor ama aşağıda oturup ‘gecikiyordu’ Cemal Süreya… Tomris Uyar tarafından durumun adı derhal kondu: Şahsiyet Rötarı…”

Ama bu aşk Cemal Süreya’da çok büyük ve derin olsa da, şairin zihninde hep “Tomris’e asla tamamen sahip olamayacağı” fikri dolaşıp durur. Siz deyin terk edilme korkusu, biz diyelim aşk zehirlenmesi, işte bu karmaşık duygular sonucu Cemal Süreya çok sevdiği Tomris Uyar’dan ayrılır. Bu ayrılıktan sonra Tomris’le geçirdiği 3 yıla dair hiçbir şey yazıp konuşmayacağına dair söz veren Cemal Süreya bu sözünü sonuna dek tutar ve bu aşkın günümüze dek uzanan gizemi de işte böylece var olur.

Cemal Süreya’dan sonra…

Tomris Uyar’ın lügatında -ne kadar aşk acısı çekerse çeksin- pişmanlığa ve dramaya yer yoktur. Hayatı her daim biraz çakırkeyif biraz alaycı yaşayan Tomris’e göre “bir şeyi fazlasıyla ciddiye almak önemli bir kişilik zafiyetidir”

Ve Tomris, Cemal Süreya’dan ayrıldığı yıl kendini; kötü bir evlilikten yeni çıkmış ve 7 senedir tek satır bile yazamamış Turgut Uyar’ın esin perisi olarak buluverir! En uzun ilişkisini Turgut Uyar’la yaşayan ve Ülkü Tamer’den sonra ilk defa resmen evlenen Tomris, Turgut Uyar’la ilişkisini ebedi uyumsuzluğuna yaraşır şekilde şu sözleriyle ifade eder: “Turgut, her an elinden kaçıracakmış gibi gereksiz bir kaygıyla yıpranacak; ben de hiçbir rekabetin söz konusu olmadığı bir alanda, boyuna birinci seçilmekten yorulacaktım.”

Hiç şiir yazmamasına rağmen Türk şiirinin seyrinin değişmesine sebep olan Tomris Uyar, eşi Turgut Uyar’ın ölümünden tam 18 yıl sonra 2003 yılında yaşama veda eder. Ve memleketin gelmiş geçmiş en tesirli ilham perisine dair herkesin aklında şu dizeler kalır:

“Bir adın vardı senin. Peşinde de üç büyük şair”

Türkçe